17 Eylül 2013 Salı

BODRUMM BODRUMMM (Part 2)




Dün demiştim ya Bodrum'un bütün inciğini binciğini gezdik diye , işte bugün de onları anlatacağım efenim :) Sonra içimde kalmasın, anlatıp açılmam lazım :)

İlk gün o pert halimizle akşam Bodrum'un cafcaflı sokaklarına doğru yol aldık. Önce şöyle bir sahilde gezindik. Ardından ara sokaklara dalıverdik. Her ne kadar barlar sokağı falan beni cezbetmese de yine de görmeden gitmeyelim dedik. Hatta Halikarnas önünde  resim çekmişliğim bile var. Hatta ve hatta Evren'in "Bu akşam Halikarnas'a gidelim " ısrarlarını dansçı kızları görünce bir çırpıda geçiştirmişliğim bile mevcut :)) Hayır yanlış anlaşılma olmasın sevgilimle ilgili bir sıkıntı yok, sadece ben biraz kıskancım :( 





Her ne kadar mağazaları turistlere yönelik ve pahalı bulsam da birbirinden renkli, değişik vitrinlere epeyi takılıkaldım :)














Ertesi gün müzeleri ve kaleyi ziyaret etmek için tekrar yola koyulduk. Şunu da belirtmem lazım ki gözünü sevdiğimin Ankara'sında popülerliği üst sıralara yerleşmiş olan Tunalı Hilmi caddesinde bile otoparka 5 TL verirken, Bodrum'da 5 TL'yi arar olduk :) Napcan ama turistik dimi? :))

Neyse efenim benim en merak ettiğim müzelerden biri Zeki Müren'in eviydi. Nitekim merakımı giderdim :) Nostaljik, iki katlı, deniz manzaralı çok güzel bir ev. Bahçe kısmında girer girmez kocaman bir Zeki Müren heykeli ile karşılanıyorsunuz.






Ve eve girdiğiniz andan itibaren Zeki Müren'in mükemmel sesi ile evinde Zeki Müren'in hayatına kısa bir yolculuğa çıkıyorsunuz. O türkülerini, şarkılarını söylerken siz de evinin mütevaziliğine, kostümlerinin, ayakkabılarının şatafatına, ödüllerinin çokluğuna şaşıyorsunuz. Nostalji tadında...











Bu da benden Zeki Müren bakışı :)



Söylemeden geçemeyeceğim ! Zeki Müren'in sahne kıyafetleri olsun, ayakkabıları olsun küçük dilimi yutturdu bana. Hatta bir ara aşağıda göreceğiniz ayakkabısının topuğunun kaç santim olabileceğine dair camekandan karış hesabı yaparken yakaladım kendimi :))



Ben Zeki Müren etkisinden de evden de çıkabildikten sonra sonunda Bodrum Kalesi'ne varabildik. Bodrum Kalesi Alanya Kalesi'nden sonra bana o kadar dolu dolu ve büyük geldi ki!! Tabiri caizse gez gez bitmiyor !

Efendim bu kaleyi Saint John Şövalyeleri inşa etmişler. Ancak 19. yüzyılda bir Osmanlı niteliği kazanabilmiş olan bu kale içerisinde değişik ülke adlarına göre kuleler bulunmakta. Mesela  İtalyan Kulesi, Fransız Kulesi, Alman Kulesi, İngiliz Kulesi, Yılan Kulesi. Yılan Kulesi şifahane için kullanılıyormuş.
Kale bugün aslında Sualtı Arkeoloji Müzesi olarak kullanılıyor. Müze koleksiyonlarında bulunan eserler Türk hamamı, Amphora sergilemesi, Doğu Roma Gemisi, Cam Salonu, Cam Batığı, Sikke ve Mücevherat Salonu, Karyalı Prenses Salonu, İngiliz Kulesi, İşkence ve Katliam Odaları ve Alman Kulesi'nde sergileniyor.

Sanırım İngiliz Kulesi içerisindeydi şövalyelerin eşyaları, kılıçları vardı. Aynen filmlerde ki gibi ! Böyle uzun bir masa, dondurulmuş hayvanlar, şamdanlar ! İnanılmaz etkileyiciydi ! :))















Bir de kale içerisinde gezerken sağdan soldan acaip şeyler çıkıyor " Bu ne ya, bu nerden çıktı şimdi ?" deyip tarihle falan hiç birşeyle bağdaştıramıyorsunuz :) Ama sonra sanatçıların adlarını okuyunca bunun bir sergi olduğunu kavrıyorsunuz :)

Ben şahsen çok beğendim Bodrum Kalesi'ni, gezilip öğrenilebilecek çok fazla şey var. Yolunuz düşerse mutlaka gezin derim.

Bodrum gezimiz boyunca o koy senin bu koy benim gezdik durduk demiştim. Hatta Bodrum-Bitez'de hüsranla sonuçlanan denize cuplama girişiminden de bahsetmiştim :) Baktık koylarda yüzemeyeceğiz ki ben "Madem o kadar geldik, burda da denize girmeden gitmem! " mantığıyla bir dalıp çıkabilmişken, Evrenciğim benden daha vahim sadece ayak baş parmağını suya değdirip çekmişken, en iyisi koyları gezelim dedik :)









Bütün koylar birbirinden güzeldi elbette. Ama ben en çok Yalıkavak'ı beğendim sanırım. Orda yediğim köftenin etkisi mi, yoksa yeni yapılan yat limanının etkisi mi bilinmez :)

Her ne kadar Bodrum'da yaşayanlar oranın doğal yapısını daha iyi biliyor olsalar da ve aramızda kalsın bir çoğu beğenmemiş olsa da ben yat limanını pek beğendim. Kendisi mağazalarıyla, yapısıyla olsun böyle Avrupa şehirlerinden fırlamış gibiydi :) Sanırım gözümü bu boyadı :(











Bir de Kavaklı Köfteci de yediğim köfte var ki, yemin ederim kokusu şimdi geldi tekrardan burnuma. Ellerimi falan da köfteyle beraber yedim :) Kendim yedim bir tane minnak kedi buldum onada yedirdim. O da patilerini yedi :) Tabi Kavaklı Köfteci'yi bulma hikayemiz var bir de.. Yoldan geçen bir abinin " Bak şimdi! Böyle gidecen, sağa sonra sola! Bak şimdiiiiii durrr böyle gidecenn, sağa sonra sola! " tarifiyle her ne kadar böyle gidip önce sağa sonra tekrar sağa girmiş olsakta önemli olan köfteciye varabilmekti :))




İşte böylesine güzel, kısa ama dolu dolu bir Bodrum turu oldu benim için :) Bu arada Bodrum'a gitmişken mandalinalı dondurmanın tadına da elbette baktım ve gerçekten çokk lezzetliydi :) Gitmeyenler tez zamanda gitsin, görsün, gidenlerde bir daha gitsin duasıyla Bodrum'u sonlandırıyorum.

Yarın Marmaris'te görüşmek üzereee,

Belçim :)











2 yorum:

  1. Ben de Bodrum'da en çok yalıkavak taraflarını beğenmiştim. Ama sanki o zaman bu şekil bir marina yoktu. Ya da vardı. Offf çok olmuş o zaman ben bu sene bir Bodrum'a cuplayım..:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kuzum marina yeni yapılmış :) bence de cupla derim :)

      Sil